Sultan 2.Abdülhamid'in dahice bir politika güderek herhangi bir isyan çıkartmalarını önlemek için Arabistan'ın Hicaz ileri gelenlerini Şura-yı Devlet üyesi olarak İstanbul'da tuttuğunu...
Bunlardan Şerif Hüseyin'in Mekke'ye emir olmak istediğini defaatla reddetmesine karşılık Ulu Hakanın tahttan indirilmesi ile beraber İttihat ve Terakki yönetiminin Şerif Hüseyin'in bu isteğini yerine getirerek onu emir olarak tayin ettiğini ve hemen arkasından Şerif'in Osmanlı'ya karşı isyan bayrağı açtığını...
Çok sonraları İngiliz Başvekili Loyd George avam kamarında ''Şerif Hüseyin Mekke Emiri olduktan sonra kendisi ile Arap milliyetçiliğini ve isyan konusunda anlaştık bu isyana karşı ayda 40 bin altın vermiştik''dediğini
İtalyanların Libya'yı bizden koparmak için Avrupalı müttefikleriyle siyasi anlamda anlaştıktan sonra bize karşı acacakları savaşın (Trablusgarp Savaşı)masraflarını karşılayacak yeterli hazinelerinin olmadığını...
Buna karşılık Duyun-u Umumiye'ye başvurarak bu savaşın masraflarını karşılamak için Anadolu'dan toplanan birikmiş paradan beş milyon altın lira çektiklerini ve bizim paramızla bizim toprağımız olan Libya'yı istilaya başladıklarını.....
Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in İngilizlerle anlaşarak Osmanlı'ya isyanın mükafatı olarak İngilizler tarafından Hicaz Krallığı'na getirilişinden bir müddet sonra Vahhabiler tarafından alaşığı edilerek İngilizlerin himayesinde Kıbrıs'a yerleştiğini ve oğlu tarafından ammana getirildiğini.......
Ve günün birinde adeti veçhile saray bandosunun bahçede konser verirken İzmir marşının çalması üzerine oğlunun babasının üzülmemesi için pencereleri kapattırmak isterken babasının oldukça ibretli bir şekilde :
''Evlat neden o pencereyi kapıyorsun ben velinimetime ihanet etmiş asi bir kulum günahım büyüktür kral olacağımı düşündüm Allah beni sürgünlüğe düşürdü,hastayım diye kapatıyorsun bırak pencereyi aç şu marşı dinleyeyim.Duyduğum vicdan azabının şiddeti o eski hatıraların canlanması ile büsbütün artsın ;bu dünyada çektiğim ızdıraptan vicdan azabıyla büsbütün ağırlaşsın taki Cenab-ı Hakk bu günahkar kulunu dünyada affederek,ahirette hesap gününde cezadan korusun'' dediğini........
Son Halife Abdülmecid Efendi'nin sürgün edildikten sonra gurbette vefatı üzerine kızı Dürrüşehvar Sultan'ın İstanbul'a gelerek Savanora yatında İsmet İnönü'yü ziyaret ettiğini ve kendisinden babasının vatan toprağına gömülmesini rica ettiğini........
Altı asır cihanı aydınlatan bir neslin son temsilcisinin bu vatan toprağına gömülme isteğinin İsmet İnönü tarafından reddedildiğini ve Hindistan Hükümetinin araya girmesiyle Suudi Arabistan makamlarında izin alınarak Medine'deki Cennet'ül-Baki Kabristanı'nın içindeki Ehl-i Beyt'in ayak ucuna defnedildiğini.........
Biliryor muydunuz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder