• Kahvehaneler, çay ocakları olmayacaktı. İnsanlar miskin miskin kahve köşelerinde oturmayacak, çalışarak ekonomiye katkıda bulunacaklardı.
• Kahvehaneler olmasaydı, kâğıt ve taş oyunları, kumar da yaygınlaşmayacaktı.
• Kahve ülkesi olarak bilinen Türkiye’de insanlar kahve içmeye devam edecekler, “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” demeye devam edecektik.
• Kahvaltılarımızda çayın vazgeçilmez bir yeri olmayacak, evimize gelen misafirlere başka şeyler ikram etmek zorunda kalacaktık.
• Türkiye, kişi başına yıllık çay tüketiminde 2,3 kg ile dünyada birinci sıraya yerleşmeyecekti.
• Tatsız, bulanık, rengi bozuk ve soğuk çay getiren çaycıya: “Ne bu yahu! İmamın abdest suyuna benzemiş.” diye sitem etmeyecektik.
• İngiltere’de Çay falına bakılmayacak, 20. yüzyılın başından ortalarına kadar, salgın halinde çay partilerinde bayanlar arasında çay falına bakmak yaygınlaşmayacaktı.
• Kadınlar, “Beş Çayı” diye kendilerine vakit ayırıp, çay içmeyi ve dedikodu yapmayı alışkanlık haline getirmeyecekler, çay yüzünden ev işlerini ihmal etmeyeceklerdi. Çalışmaya harcanacak zaman çay içmekle tüketilmeyecekti.
• Çok çay içenlerde “Çarpıntı, göğüs anjini, sinir bozukluğu, baş ağrısı, sıkıntı, mide bulantısı, el titremesi ve uykusuzluk” gibi hastalıklar artmayacaktı.
• İngilizler, klasik beş çayında çaya süt eklemeyi; Çinliler, “yeşil çay içmeyi; Kuzey Afrikalılar, çayı nane ile aromalandırmayı; Orta Doğulular, çayı genellikle limonla içmeyi; Ruslar, çayın içine reçel koymayı ya da “kıtlama” şeker ile içmeyi; kahve tutkunu Amerikalılar ise çayı demleyip buz gibi soğuttuktan sonra keyfini çıkarmayı alışkanlık haline getirmeyeceklerdi.
Çaysız hayat mı olur?
YanıtlaSil